19 Kasım 2011 Cumartesi

Asude geçen zamanım...


En asude geçen zamanım, her halde hocada okuduğum günlerdedir. Hayatın güzelliklerini gördüğümüz yaşımız, bir yağmur damlası kadar saf olduğumuz ilkokul çağımızdır. Endişe ve korkulardan uzak, yaşama bilincinden uzak o yıllar ne güzeldi. Yada bize öyle görünüyordu. Hayatın içindeki çirkinlikleri değil de, güzellikleri görüyor olmalıydık. Zalimleşen insanları değil, şevkatli olanları görüyorduk o yaşlarda. Bir hacı Asiye kadın vardı. Bana bir Kuranı Kerim hediye etmişti. Bende indirdiğim hatimi onun ölülerinin ruhuna göndermiştim. Beni Basıka köyüne davet ettiydi. Hocamdan bir izin koparmak için amcamı ricacı göndermiştim. İzin çıkınca ver elini Baslıka köyü. İncir ve üzümlerle donanmış bahçeleri ilk defa orada gördüm. Hele her biri bir ceviz ağacı büyüklüğünde armut ağaçlarından, sarkan armutlar çok hoşuma gitmişti. Köye giderken giydiğim bir kasket yüzünden köyün hocası beni azarlamıştı. Ben ne bilirdim böyle olacağını? Orta ve liseli öğrenciler o zamanlar bu kasketleri giyiyorlardı. Türkiye’de giyildiği için Antakya’da da giyilmesi moda olmuştu. Ortasında da bir meşe yapraklarından ay yıldızlı bir arma vardı. Hocaefendi elindeki bastonla başımdaki bu şapkayı itti ve “ çıkar at başından şu gavurun şapkasını!sen Müslüman değil misin?” dedi. Ama ben şaşırmıştım. Kimse bana böyle bir şey söylememişti.”Elhamdülillah Müslüman’ım! Günah olduğunu bilmiyordum” dedim ve hemen çıkarttım başımdakini. Bir daha da giymedim. Hocamız Enver efendi bize hiçbir şey anlatmazdı. Sadece ders verirdi. Hatta ben camiye vaazlara merak sarmıştım her Cuma Habibinneccar camiine yada, yeni camiye gider vaaz dinlerdim. O zamanlar bembeyaz sakalıyla çok sevdiğim bir müftü vardı eşraftan biriydi. Vaazları çok kalabalık oluyordu. Belki, fazla bir şey anlamıyordum,ama,ruhuma bir şeyler doluyordu. Hocam bunu görünce “ne anlıyorsun bu vaazları dinlemekten? Neden gidiyorsun?” diye soruyordu. Ne garip değil mi? Sadece okumayı yazmayı öğretmekle görevinin bittiğini sanıyordu. Bunun acısını çekeceğimizi,bilinçlenmeden yaşamanın çelişkilerini , İslam’a ters tavırlar içine gireceğimizi nedense akıl edemiyordu.benim 40 yılımın hesabını vereceklerden birisi de bu hocamdır.. Belki, günde yarım saat bize bilinç verecek ders verseydi 40 yılımı bir sürü yanlış düşünce ve ideoloji’ye yardım ederek geçirmeyebilirdim..
Evet:ne diyorduk? Seyranlar… Belki,bugün bu seyranlar çoktan unutulup gitmiştir. Bizim çocukluk dönemimizde bütün canlılığıyla yaşanıyordu.
Bu seyran yerleri : Kazıklı - Kiliseönü - Alven Bahçeleri - Soğuksu - Curunalem - Bürke - Habibinneccar Türbesi (Dağdaki) - Şeyhhasan (Amıkta) Avratlar çayı - (Bugünkü Armutlu Mahallesi Parkının İlerisindeki Çay) Orabi - Harabarası - Bedevi(Yüz evlerin olduğu yer) - Harbiye (1938’lerden sonra) rağbet gören yerlerdi. Her Cuma, halk buralarda yapılan seyranları önceden duyduğu için hal ve vaktine göre hazırlanır , yiyecek ve içeceğini hazırlar,sabah erkenden yola çıkardı. Özelliklede bir çok seyranlar “Adak” olarak yapılırdı. Bu seyranlar,başta Habibinneccar,Kazıklıdede,Orabi türbesi,Şeyhhasan türbesi gibi yerlerde adak olarak adanırdı. Adağı adayan kendi yakınlarını davet eder onları ağırlardı. Buralarda adağı olanlar ta kıştan “Kele bacım. Bu sene benim oğlanın adağını yapıcım. Haberiniz olsun. Hepiniz davetlisiniz” diye duyurmaya başlar, bunu duyan kadınlar canlı gazete gibi bunu kente yaymaya başlarlardı. Bunu duyanlardan aynı yere adağı olanlarda o günü tercih ederler,onlarda bunu yakınlarına duyurmaya başlarlardı. Böylece baharın en güzel bir gününde türbe bir panayır yerine dönerdi. Bir taraftan kazanlar dolusu,pirinç aşı,bulgur aşı,tencere kebabı,kabak oturtma,kabak musakka pişirilir üşenmeyenler etli aşir bile yaparlardı. Bir taraftan da çiğköfteler,sarmaiçi’ler yuğrulmaya başlardı. Herkes kendi tayfasıyla bir sofra kurar,bazen bu kafi gelmez,birkaç sofra birden kuranlar olurdu. Arkadan gelsin Künefe’ler,Sakal kıran’lar,Cevizli kadayıf’lar,Ağızlı kadayıf’lar,Telleme’ler. Bunları kapışa kapışa yemenin tadına doyumu olmazdı. Bu seyranlara halk rağbet ederdi. Ekabir takımı buna tenezzül etmezlerdi. Ama, halkın bu biçim eğlenmesine ve keyf etmesine de gıpta ederlerdi. Çoğu iştahsızlıktan yakınan zengin takımına mukabil halkın iştahsızlıktan yakındığı görülmezdi. Çünkü bu ziyafetler,bayramdan bayrama,seyrandan seyranaydı. Sair günler gelsin çökelek salatası,gelsin biber salatası,akşama bulgur aşı.. Mevsime göre meyveler tabak tabak dizilirlerdi sofraya. Bütün bir kış tandırın etrafında toplanır,baharın yapılacak olan seyranları konuşur,henek ede bu seyranları düşlerdik. Bu seyranlar çocukluk dünyamızı renklendirirlerdi. Sanki bizim için bayramdı. Çocuklarla oyun oynamak bizi ayrı bir dünyaya götürürdü. Bütün bir kış,beşparmak yağan yağmurun bizi evlere hapsetmesinin acısını çıkarırdık. Zeytin ağaçlarına kurulan salıncaklara yalınız çocuklar binmez,kadınlar da buna rağbet ederlerdi. Adakların dışında baharın gelmesiyle bir süre kilise önü ana-baba gününe döner,bütün kent buraya taşınır,ağaçların altında oturacak yer kalmazdı. Buralara ailecek gelenler olurdu. Kadınlı-erkekli. Her aile bir ağacın altını tutardı. Bu gibi mesire yerleri ancak tatil günü şenlenirdi. Sair günlerde isteyen “Ehl-i Keyf”ler her akan suyun başını mesken edinirlerdi…Sükunet isteyenler, Habibinneccar dağının eteğindeki zeytin bahçelerini yeğlerlerdi. Dağdan ovanın yemyeşil manzarasını seyrederek akşam yemeklerini yerler,evlerine neşe içinde dönerlerdi. Daracık evler ve sokaklardan kurtulup yeşillikler arasında geçen bir gün bize bir hafta yeterdi. Dükkanda kalfalar birbirine sorarlardı “Dün siz neredeydiniz?””Biz mi?Biz,emmigilin bahçasındaydık. Sorma incirlerde olmuş ağzınıza layık. Kiseciklilerde iyi adamlar. Herkes bizi ağırlamak için çalıştı. Bakçadan bakçaya gezdik. Hele bir subaşı var mubarek abıhayat. İçtikçe yediriyor. Üstüne bir de çiğköfte yaptılar,deme gitsin. Ayıp olmasa her hafta köye gidicim. Ya sen nere gittin?” “Biz bekar adamık. Arkadaşlarla lafutuyu arşınladık” derler,bazanda hayallerindeki şeyleri abartarak sahiciymiş gibi ballandıra ballandıra anlatırlar,biz çıraklara caka satarlardı. Bizim inanarak dinleyişimiz hoşlarına giderdi.

1 yorum:

  1. cok guzel hatıralar.... dedemden hep hatıralarını dınlerdım, onlar geldı aklıma okudukca sıtenızı

    YanıtlaSil

reklam