19 Kasım 2011 Cumartesi

Babamı isterim 2


-Babanızı seferberlikte daha 16 yaşındayken askere almışlar. Sık sık anlatırdı. Çanakkale’de uzun zaman düşmanla göğüs göğse çarpışmış. Ayağından ağır bir yara alınca,İstanbul’a hastaneye kaldırılmış. Daha iyi olmadan topallaya topallaya onu Adana’ya göndermişler. Adana’da kanun çavuşluğu yapmış. Yani inzibat çavuşu olmuş. Derken devletimiz gavura yenik düşmüş. Mütareke yapılmış. Biz kadınlar olayların dışında gibiydik. Harp sıralarında bütün halk büyük sıkıntılar içindeydik. Unu,bulguru,yağı olanlar rahat. Bulamayanlar ot yediler. Ot yemekten insanların ağızları yeşil yeşil olmuştu. Günde 15-20 çocuğun ölüsü kalkıyor. Kimsesiz olanlar sokakta kalıyordu da, belediye kaldırıyordu ölülerini. Zengin takımı ağalar,konaklarına çekilmişler her bir şeyleri var. Kimseye koklatmıyorlar. Hele köprünün iki geçesine dizilen ihtiyarlar “açız demiyorlar mıydı? Yürekler dayanmaz. Babanız böyle bir ortamda Antakya’ya geldi. Böyle bir ortamda terk-i silah etmek ona dert üstüne dert olmuş. Üstelik askerlerimizde çekildi. Herkes başına buyruk oldu. Araplar Şerif Faysal Hükümeti kurdular. Meydan onlara kaldı. Derken İngilizler kentimizi işgal etmişler. Biz kadınlar bunu erkeklerden duyuyoruz. Dışarımı çıkabiliriz? Sonra İngiliz gavuru çekilmiş. Çok geçmeden,arkasından dağlara taşlara gelesice Fransız gavuru geldi. Siz o zaman şu Fellahlarla Ermeni ve Hıristiyanları görecektiniz. Yapmadıklarını komadılar. Şımardıkça şımardılar. Fransız’larla birlik oldular Müslümanlara yüklendiler. Her tarafı yağma etmeye başladılar. Kimse evinden dışarı çıkamaz oldu. Herkes kan ağlıyor.”nedir bu başımıza gelenler? Sebep olanların Allah soyunu kurutsun!Allah bin belalarını versin. Kuduz kurtlara uğratsın” diye beddua ediyordu.
O zaman kadınlarda ar haya vardı. Herkes olur olmaz şeyler için sokağa mı çıkabilirdi? Ancak hamamdan hamama. İşte bu sıralarda hamama giden kadınlara gavur askerleri sarkıntılık etmeye başlamışlar. Her gün çok kötü şeyler işitiyorduk. Bunları duyduğumuzda ödümüz kopuyordu. Kimsenin ağzını bıçak açmıyordu. Yavaş yavaş ortalık yatışır gibi olmuştu. Babanızla bu sıralarda evlendik. Bilirmiyim başımıza gelecekleri…Bir gün eve geç geldi. Hoş erken geldiğide yoktu ya. Baktım biraz düşünceli. Boyuna bıyığını yoluyor. Ne zaman bir şey düşünse öyle yapardı. “Hadi Rahime’yi hazırla. Erkenden Kuseyr’e Beberte’ye gidiyoruz. Biz dağa çıkıp Fransız’larla savaşacağız” sanki başımdan kaynar sular döküldü. Biz şey soramıyorum,ne haddimize. Meğer eli silah tutan Müslümanlar çeteciliğe başlayacaklarmış. Gizliden gizli,söylemişler. Bazı vatansever ağalar başta Suphi Bereket,Ahmet Türkmen ve kardeşi Abdülğam ağa,Nafi Misiki, ve daha bir çok eşraf buna karar vermişler. Kömürçukurlu hoca Ali efendi bir gece gençleri toplamış. Şöyle demiş “bakın gençler. Bu kentin namusu sizden sorulur. Fransızlar kentimizi işgal edeliberi olanları sizde görüyorsunuz. Karılar gibi evlere saklanıp oturmak bize yakışmaz. İki paralık Fellahlarla gavurlar adam oldular. Tafralarından geçilmez oldu. Devletimiz yıkıldı. Evet ama eli kolu bağlımı oturacağız? Maraş,Aydıntap,Urfa,Adana,Mersin kaynıyor. Oralarıda Fransız kafiri işgal etmiş. Ordaki Müslümanlar silaha sarılmışlar bile.. biz ne güne duruyoruz. Eğer Müslümansanız,dağa çıkıp Fransızlarla harp edeceksiniz?” demiş. Babanız Din-Vatan-Millet konu oldu mu geri mi kalır? Hemen atılmış “hocam Din ve Milletimiz için canımız feda olsun” deyip. Mushaf-ı Şerife el basmış. Bunları çok sonra duyduk. Kendi anlatmaz. O gece yol hazırlığı yaptık sabah namazını kılıp yola çıktık. Yolda bizden başkalarıda vardı. İlk dağa çıkanlar 11 kişi idiler. Sonraları gün geçtikçe çoğaldılar. İlk zamanlar Beberte’ye gelip giderlerdi. iş kızıştıkça,gelişleri seyrelmeye uzun zaman gelmemeye başladı. Her gidişinde arkalarından dualar okur,öyle yolcu ederdik. Tekrar ne zaman dönecekler,onu ancak Allah bilir! Her gün bir ümitle yollarını gözlerdik. Daha önceleri düşmanla iş birliği yapan tüm İslam düşmanları, bizimkiler dağa çıkıp çeteciliğe başladıktan sonra,kuyruklarını kısıp köşelerine çekildiler. Önceleri meydanı bol buldukları için, önlerine çıkanlara eziyet ediyorlardı. Gavurlarla karşılaşmamak,onların hakaretlerini görmemek için işi olan bile hükümete gitmiyordu zaten rüşvet alamayınca kimsenin işi de görülmüyordu. Adana’lılar, Hacı Nihat ağa ve kardeşleri ve daha bir çokları arkalarını Fransız’lara dayamışlar,bir dedikleri iki olmuyordu. Babanlar için “bunlar eşkıyadır. Nasıl olsa hükümet haklarından gelir. Hepsinin yakında ipte sallandığını göreceksiniz! Koskoca Devlet-i Muazzama ile başa çıkılır mı? Fransızlar kendilerine itaat edenlere hiç iliştiler mi?” gibi yavan,haince sözlerle halkı zehirlemeye çalışıyorlardı. Bizimkilerden gelen haberler iyiydi. Her gün bir başarı kazanıyorlardı. Fransızların jandarma ve milislerini,tahsildarlarını yakalayıp ellerindekileri aldıkça,ünleri yayıldıkça yayılıyordu. Fransızlar Hakkı beyin annesini ve 5 yaşındaki oğlunu kaçırmışlardı. Çetecilik yapanların ailelerini tutukluyorlardı. Cemil amcanız Antaya’da kalmıştı. Başına geleceği ne bilsin. Onu da yakalayıp hapsetmişler.”Ağan nerede söyle yoksa senin için çok fena olur” oda demiş ki “Ağamın yerini siz benden iyi bilirsiniz. Dağlarda karşınızda değimli? Niye bana soruyorsunuz?”biraz eziyet etmişler “gelip teslim olmazsa hepinizi öldüreceğiz” demişler. Biz bunu duyunca çok üzüldük. Neneniz yanımızdaydı. Döğünüp durmaya başladık. Babanlar hapishaneyi basacaklarını hiç kimseye söylemeden gece yola çıkmışlar. Bizim haberimiz yoktu. Birde baktık ki, hapishaneyi basıp tüm mahkumları kurtarmışlar. Bundan sonra,aldılar yürüdüler. Sayıları çoğaldı 2 binin üstüne çıktı. Sonraları Maraş’tan kuvvet geldi. Asım bey çekilmişti. Bedri beyde gelip çetelerin başına geçince “Kuvayi Milliye” oldular.
- Anne nedir Kuvayi Milliye? Hep Beberte’mi kaldınız?
- Hani sözümü kesmeyecektiniz? Anadolu ile birleştiler demek. Beberte’de 4 seneye yakın kaldık. Baslıka’da nenenizin akrabaları vardı. Biraz orda,biraz burada kaldık. Hepsinden Allah razı olsun. Kuseyr köyleri Antakya bombalandıkça her defasında kendilerine sığınan herkese yardım ettiler. Ekmeklerini bizimle paylaştılar. Onlarda zaten sıkıntıda,ama ,gönülleri zengindi,sonunda Fransızlar Ankara’yla anlaşmışlar. Özdemir bey bu yüzden askerlerini geri çekti. Biz ortada kaldık. Ne olacak bilmiyoruz. Fransızlar hapsettikleri kimseleri serbest bıraktılar. Çetelerede haber saldılar “ gelir silahlarınızı teslim ederseniz sizi affedeceğiz. Kimsenin kılına dokunmayacağız” demişler. Kimse gidip teslim olmadı. Gavurun sözüne inanılır mı? Bazı kimseler düşmanın bu sözüne inanıp kente gelip gitmeye başlamışlardı. Şüphe üzerine “sen çetecilik yaptın. Gel bakalım” diyorlar yakaladıklarını kışlanın arkasında öldürüyorlardı. Her gün silah sesleri geldikçe halk, durumu bilirmiş. Bunları duydukça “yine bir müslümanı şehit ettiler. Kara topraklara gelesin kafir. Ocağınız söne harap ola!.. Tahtalara gelesiniz. Parça pinçik olasını!” diye beddualar ediyorduk. Allah bizimki,bizide bir zaman kente göndermedi. Kendisi gizlice gidip geliyordu. Giderek durumlar düzelmeye başladı. Baktık ki,bir tehlike yok,bizde indik. Baban bu evi satın aldı. İyi i satın almış. Yoksa şimdi ortada kalırdık. İndik, ama yinede içim hiç rahat değil. Babanız ele avuca sığmayan biri. Çünkü Ermeniler,Hıristiyanlar,Fellahlar ortalığı yine boş buldular ya. Şımardıkça şımardılar. O günleri Allah bir daha göstermesin. Şimdi yine rahat değiliz ama o zamanlar çok korkunçtu.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

reklam