19 Kasım 2011 Cumartesi

İLK HOCA’YA BAŞLAYIŞIM… 1


İLK HOCA’YA BAŞLAYIŞIM…
Fikriye ablamla birlikte gitmiştik. El ele tutuşarak,ta dördayak mahallesinde oturan canan hocaya kadar. Canan hoca,kız ve erkek çocukları beraber okutan ,uzak akrabamız olan bir kadındı. Erkek çocuk dedimse,bizim gibi daha 5-6 yaşında olanları. İki sene,yaz kış demeden gittik. Sonra beni evimize daha yakın olan Çağıllığın altında ,iplik pazarının hemen üstündeki bir mescidde talebe okutan Enver hocaya verdiler. Canan hocada pek bir şey öğrenememiştik. Sanki laf olsun diye gidip gelmiştik. Biz oraya gittikçe,evdekiler rahat ediyordu anlaşılan. Kimse,ne öğrendin bile demiyordu. Bizde hocaya gitmeyi cana minnet biliyorduk. Oradaki çocuklarla oyun oynardık. Bazen azarlandığımızda oluyordu. Uzun değnek,bazen birkaç kez inerdi yaramazların üzerine. Bir süre sonra yine itişip kakışmalar başlardı. Enver hoca öyle değildi. Çok sert,yüzü hiç gülmeyen bir “hocaefendi”ydi. Hepimiz ondan korkuyorduk. Bazı geç gelen ve ya sebepsiz gelmeyenleri hemen falakaya yatırıyordu. Bizden büyük koskoca gençleri bile falakaya yatırdığı oluyordu. Bu benim gözümü iyice korkutmuş olacak ki, bir yaramazlık yapıp falakaya yatmaktan çekiniyordum. Hoca da dövdüğü zaman çok şiddetli düğüyordu. Ben kısa zamanda “Elifba”yı öğrendim. Derken sureleri de sökmeye başladım. Evdekiler benim okuduğuma inanmıyor görünürlerdi. “biliyorsan hadi oku da görelim” derler beni kızdırırlardı. Bende cüzleri çıkarır öğrendiğim sureleri bir makam üzere okumaya başlardım. Ben böyle kasıla kasıla okudukça , annem “aferim. Maşallah benim oğlum akıllı. Okuyup hoca olacak” diyordu.nedense annemin, bu okuyup ta hoca olacak , demesinden hoşlanmıyordum. Zaman zaman öğle sonraları hocamız şekerleme yapardı. Oturduğu yerde uyuya kalırdı. O zamanlar bize gün doğardı. Kendi aramızda fısıldaşmaya başlardık. Bazen uyanır gibi olurdu. Biz hemen hiçbir şey yokmuş gibi derslerimize çalışmaya başlardık. Bizden ,daha büyükçe biri de kalfamızdı.onu kızdırmaya hiç gelmez,hemen bizi hocaya şikayet ederdi. Kimileri iltimas geçsin diye ona gizlice kuru incir verirlerdi. Tabi evinde kuru incir basabilenler bunu yapabilirdi. Bizim gibi bundan mahrum olanlar kalfaya kafa tutamazdı. Bilemediğimiz yerlerde kafamıza vururdu. Bazı çocuklar ona karşı gelir, onlarda ona vururlardı. İşte o zaman “gelsin falaka”. Ben falakadan çok korkardım. Bu yüzden oldukça uslu sayılırdım. Kışın mescidin bir odasında, yazın ise, avlusunda hasırların üstünde okurduk. Avluda bir dut ağacı vardı. Dut zamanı tıpır tıpır üstümüze düşerdi. Hocadan korkumuzdan görmemiş gibi yapar , hoca başka bir yere bakınca hemen ağzımıza yolcu ederdik. O zamanlar adetti,birincisi hac’dan döndüğünde,ya da birsinin erkek çocuğu dünyaya geldiğinde , “Neşide” için bize haber salardı. Hoca’ya hemen emir verir, yada “öğleden sonra gelin” derdi. Biz birileri gelipte bizi “Neşide”ye çağırdığında bayram ederdik. Pür neşe sıra olur yola koyulurduk. Ev sahibi zengin biriyse Neşidemizi ona göre okurduk. Bazı yaramazlar mahsustan falso yapar,kalfa tarafından hemen şiddetli bir çimdik yerdi. Canı yanan hizaya geleceği yerde inadına tekrar falso yapardı. Bunu yapanlar çoğunluk hali vakti biraz iyice olanlardı. Hoş bizim oturduğumuz semt “Tırhalli ,hepsi bir bir halli” takımından dı..
Babası olan , olmayandan daha güçlüydü. Hoca bile ,bu nazlı takımına biraz iltimas geçiyordu. Belki ,bana öyle geliyordu. Çünkü “senin baban ne iş yapar?”diye sorduklarında , ben çoğu zaman bir cevap veremezdim. Doğrusunu söylediğim zaman “vah vah. Bunun babası hapisteymiş” derlerdi. Ben onların bu alaycı lafları karşısında çok kızar “benim babam Fransız polisini vurdu. Gavurlarla döğüştü. Sizin babalarınız korkak. Benim babam Asım beyle, Hakkı beyle birlikte Fransızlara karşı harpetti” derdim. Bazen bunun etkisiyle beni rahat bırakırlardı. Bazen de mızıkçılık yaparlar,suçlu oldukları halde beni hocaya şikayet edip döğdürmeye çalışırlardı. Hoca hep, onları haklı görür , kulağımı bükerdi. Ağlamamak için gözümden yaşlar ininceye kadar direnir, hiç ağlamazdım. Her Perşembe günü “Hamislik” denilen haftalık ücreti getirmeyenlere hoca pek ses etmezdi. Çoğu çocukların babaları esnaftı. Paraları olunca hepsini birden verirlerdi. Bense ,babam hapiste olduğu için “Hamislik “getirmiyordum. Bunu bilen çocuklar,çok zalimleşiyorlardı. Hoca evine bir şey gideceği ve bir iş yapılacağı zaman beni gönderiyordu. Para verenleri değil. Bu beni etkiliyor olmalıydı. Git gide içine kapanık bir çocuk olmaya başladım.
Hocamızın çocuğu olmamıştı. Belki bize karşı sertliği oradan ileri geliyordu. Bir gün yine Neşideye çağırdılar ,biraz uzaktı gittiğimiz yer. Hoca efendinin kemal adında bir üvey oğlu vardı. Çok yaramazdı. Gittiğimiz evin Neşidesinden dönerken yolda bizi gören birileri “bize de gelirmisiniz. Bir çocuğumuz oldu.” Dediler . o zamanlar bende kalfalığa yükselmiştim. Ne söylediysem dinletemedim. Kemal, hocanın oğlu sayılırdı. Benim itirazıma “sen karışma. Ben babama anlatırım. Kızacağı yerde sevinir. Akşama oruk’la bir künefe yeriz” diye diretti. O bizden hayli büyüktü. Çocuklarda bu teklife gönüllü oldular. Haylazca başladılar. O evin Neşidesini söyledik. Dönerken bu kez, başka bir evden çağırmasınlar mı?. “Ben olmaz ,hocanın haberi yok. Hepimizi falakaya yıkar” dedimsede dinletemedim. Okula geldiğimizde azad vakti çoktan gelip geçmişti. Hoca bizi pür hiddet karşıladı. İleri gelen beş kişimizi bende dahil, falakaya yatırdı. İlk son defa falakaya yatmam budur. Sanki başımıza geleceği bilirmşim gibi itiraz etmiştim. Ama , hocaya bunu bir türlü anlatamadım. Kurunun yanında yaşta yanar misali bende yandım. Bu çok onuruma dokunmuştu. Hiçbir suçum olmadığı halde,haksız yere dayak yemek çok ağırıma gitmişti. Ertesi gün okula gitmedim. Bir ertesi gün daha. Baktım, hocam bizim evi bilen birini göndermiş. “hocaefendi seni istiyor” dedi. Gitmekten başka çare yoktu. Hocama karşı gelemezdim. Annem ikide bir “hocanın vurduğu yerde,gül biter” diyordu. Hocamızdan hem korkar, hem sayardık. Gittim beni karşısına aldı “bak yavrum. Sen, bu kemalden neler çektiğimizi biliyorsun. Yengen hep seni sorup durdu. Biz seni evladımızdan daha çok severiz . hadi eve git. Yengen seni istiyordu. Bir daha da benden habersiz kim çağırırsan çağırsın Neşideye falan gitmek yok” hocamın böyle gönlümü alması,hoşuma gitti. O da haksızlığını anlamıştı. Neyse ,okulda bu olaydan sonra itibarım arttı. Herkes bana daha saygılı olmaya başladı. Hoca üvey oğlu kemali de bir tamirciye çırak verdiler. Hiç mi hiç okumaya niyeti yoktu. Hatta , elifba’yı bile sökememişti. Ben Kuran’ı Kerim’i ikinci kez hatmetmiş , üçüncüye başlamıştım. Hoca, sırasıyla her gün bizi Kuran’ın yüzünden okuturdu. Ezberletmezdi. Kuran dersimiz bitince , levhalarımızı çıkarır ,hesap derslerine başlardık. Bu toplama(cem),çıkarma (tarh),çarpma (darp) dan ibaretti. Kerat cetvelinide ezberledik. Sonra, yazı derslerine başlardık. Defter masrafımız olmasın diye yazılarımızı levhalarımıza yazardık. Yazı tahtamız yoktu. Sıra mı? Ne gezer,herkesin minderi vardı.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

reklam